Altyazı linki*
Sonunda geçen sene başladığım
çeviriyi bitirebildim. 1992'de yapılan belgeselin Türkçe altyazısını 2004'te Kadıköy Karga'da gösterildikten sonra İKSV, Documentarist dahil hiçbir yerde bulamayıp belgeseli çevirmeye başlamıştım. İki ay önce YouTube'a eklenmiş belgesele ait ilk Türkçe altyazıdan sonra ikinci bir altyazı da benden.
Noam Chomsky ve Edward Herman'ın Rızanın İmalatı: Kitle Medyasının
Ekonomi Politiği kitabıyla aynı başlığa ve içeriğe sahip
belgeselin isim babası aslında Walter Lippmann (1899-1974) adlı gazeteci-yazar. Chomsky'nin ifadesiyle:
"...bu baslik aslinda 1921
civarinda Walter Lippmann tarafindan yazilan bir kitaptan
alinmistir. Lippmann rizanin imalatini, demokrasi
uygulamasinda bir devrim olarak tasvir etmistir. Bu terim bir kontrol
teknigi anlamina gelir ve Lippmann bunun gerekli ve faydali oldugunu
belirtir, cunku ortak cikarlar, butun insanlarin ilgileri halkin odaginda
degildir. Halk butun bunlarin ustesinden gelemez, bu yuzden halk Lippmann’in
uzmanlasmis sinif adini verdigi bir sinifin etkisi altinda olmak
zorundadir."
Kanada yapımı belgeselde,
Chomsky'nin ilk bakışta tipik bir Amerikan tarzıyla bir süper kahraman,
oradan oraya koşan bir adalet savaşçısı olarak ele alındığı düşünülse de, belgesel karşıt görüşlere hakkıyla yer veriyor. Kaldı ki Chomsky konforlu ve
ünlü bir akademik hayatı bırakıp aktivistliği seçen biri olarak bütün
akademisyenleri aynı zamanda aktivist olmaya davet ederken, Harvard, Columbia Business School gibi dünyanin en gözde üniversitelerinin başarılı akademisyenlerinin tüm dünyayi etkileyen
kriz ortamlarında belgeselde bahsedilen büyük şirketleri ve bu büyük şirketleri
destekleyen devlet politikalarını öven "akademik" makaleler yazıp
iyi paralar kazandığı göz önüne alınırsa filmin tarzı çok da önemli olmasa gerek (Inside Job belgeseli).
George Orwell'a göre gazetecilik başkasının yazılmasını istemediğini yazmaktır, bundan başka her şey "halkla ilişkiler"dir. Belgeselde Chomsky bir adım daha öteye gidiyor ve muhalif kesimin gazını almak için ana akım medyada belli ölçüde muhalif haberler yapılmasının zorunluluğuna ve bildiğimize oranla saklanan kısmın ne kadar dehşet olabileceğine dikkat çekiyor.
Belgeselin yapıldığı 1992
yılından bu yana ana akım medya, belgeselde anlatılan "imalat" rolünü Türkiye'de de
sürdürüyor. Bilgi paylaşım olanaklarının artmasının yarattığı etkiyi aynı
oranda azaltan kişisel magazin anlayışı aslında ana akım medyanın etkisinden
çok çıkamadığımızı da gösteriyor. Diğer yandan Twitter'daki gündem konularına (futbol, magazin, sponsorluk hashtagleri) ve en çok okunan -ya da daha doğru bir ifadeyle bakılan- haberlere baktığımızda örneğin Survivor'daki ünlü az ünlü geyiklerinin, Suriye'de süren savaşın katillerinden biri olduğumuz gerçeğinden daha fazla reyting aldığını görmek için istatistik yapmaya gerek yok. Bu durumda, ticari bir girişim olarak arz-talep dengesine göre çalışan medya şirketleri için de yapılması gereken belli.
Yine de bağımsız habere ulaşmak
hiç bu kadar kolay olmamıştı. Bağımsız haber yapan kurumlar ve bu haberleri
paylaşan kitleler artıyor. Facebook, özellikle Twitter bir haber
aracı olarak da işlev görüyor. Yakında akıllı telefon uygulaması çıkacak 140journos, filtresiz haber anlayışıyla şu anda
"sıradan vatandaş"ın en fazla kişiye popüler bir hesaba tweet atarak
duyuracağı haberleri ortak bir havuza toplayarak fotoğrafla, videoyla ve yazıyla
ulaştırmayı amaçlıyor.
Bütün bunların sebebi ve hedefi, yine
Chomsky'nin ifadesiyle "...mantikli, makul, akli basinda insanlarin bu
olaylari takip ederkenki sakinligi ve duyarsizligi".
*Altyazı linkinden belgeselde geçen terim, olay ve isimlere ilişkin notlara ulaşabilirsiniz.